
JETON DÜŞTÜ MÜ? KAÇ KÖŞELİ?
20 Şubat 2023
KARPUZU NASIL SEÇERDİNİZ?
20 Şubat 2023Aynı olayları faklı anlamamızın nedeni nedir? Örneğin trafik ışıklarına bakış açımız ya da yüklediğimiz anlam farklı. Kimileri “yaya ve araçların düzenini sağlamak” olarak bakarken –ki dünyada bu şekilde bakılıyor -yeşil ışık geç, sarı ışık durmaya başla, dikkatli ol, kırmızı ışık ise artık dur, çünkü başkalarının geçiş hakkı var demek iken, kimileri engel olarak niteleyebiliyor. Yeşil ışık hemen geçmelisin, yoksa korna çalınır, sarı ışık hızlı geç, kırmızı ışık geçebilirsin demek olabiliyor. Buna benzer birçok örneği siz de sıralayabilirsiniz…
Neden bu farklılıklar oluşuyor dersiniz? Sanki önceliklerimiz farklı gibi. Kimi insanı, kimi kendini, kimi işini, kimi diğer canlıları, kimi malını-mülkünü önceliğe alıyor galiba. Onun için de aynı olaya, konuya yüklediğimiz anlam farklılaşıyor.
Anlamak bile, farklı durumlarda faklı algılanabiliyor. “sen bu işten anlar mısın?” derken uzmanlığı kastediyoruz. “bu konuyu anladın mı” derken herhangi bir kavramı, kazanımı kavramayı yani öğrenmeyi kastediyoruz. “Ömrün boyunca beni hiç anlamadın” derken değeri, empatiyi kastediyoruz. “buna fazla anlam yükleme” derken duyguyu kastediyoruz. Gördüğünüz gibi anlamak kavramını bile anlamak zaman ve enerjimizi alıyor.
Peki, herkesin her şeyi aynı anlaması için ne yapmalıyız? Ya da bizim anlamamız için ne yapmalıyız?
Bence anlamak için “dinlemek”, dinlemek içinse “dinlediğimiz kişiyi benimsememiz ve kabul etmemiz” gerekir diye düşünüyorum. Dinlemek, çok özel bir eylemmiş gibi geliyor bana. Bunu yapabilenler için kişiliği oturmuş, özgüvenli, görgülü, saygılı, ne olduğunu bilen ve insanları çok seven biriymiş gibi düşünüyorum. O kişiye çok saygı duyuyor ve değer veriyorum. Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum. Neyse bu gün yazımı dinlemek üzerine kurgulamadım onun için daha sonra bu konuyu ele almak üzere burada bırakıyorum.
Anne babaysanız, öğretmenseniz, yöneticiyseniz ya da her ne iş yapıyorsanız mutlaka ömrümüzde birkaç defa bile olsa –belki daha çok- şu cümleleri kurmuşuzdur. “bu kadar basit bir şeyi bile anlamıyor”, “daha ne kadar anlatmalıyım hiçbir şeyi anlamıyorsun”, daha dün bir öğretmen arkadaşım “bir levhayı tutacak, bunun neresini anlamıyor ki” diye serzenişte bulunuyordu öğrencinin birine.
Düşündüm de karşımızdaki kişiler mi anlamıyor söylediklerimizi? Yoksa bizler mi anlatamıyoruz. Anlatabilmek…
Hani hepimizin bildiği bir söz var. “sen ne kadar anlatırsan anlat, anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır.” diye. Ne kadar da doğru öyle değil mi? Buna göre anlatabilmek için karşısındakini anlamaya çalışmak, anlamak için de onu gözlemlemek, farkına varmak gerekmez mi? Gerekir elbet.
Düşünün bir kere, bir olayı, kazanımı, konuyu, kavramı anlatacağınız kişiler öğrencileriniz ya da herhangi biri, mademki “anlattıklarımız karşıdaki kişinin anladığı kadar” o zaman muhatabımızın anlama biçimini keşfetmek daha kolay değil mi? Acele edip her şeyi anlatıp boşa zaman kaybedeceğimize, anlamalarını sağlayarak sağlam gitsek daha doğru değil mi?
Ne yapalım biliyor musunuz? Biz anlatabilme durumunda olduğumuzda anlatma yöntemlerimizi gözden geçirelim. Uyguladığımız yöntemlerin işe yarayıp yaramadığına bakalım. İşe yaramıyorsa başka yöntemler kullanalım. Ne de olsa anlamak, anlatabilmeye bağlı.
Bilmem anlatabildim mi?